Toronto’dan bir blog olan Closet Cooking‘de gördüm bu resmi. Kevin diyor ki, Yunanistan’dayken yavaş pişirilmiş bir patlıcan yemeği yemiş ve tadını unutamıyormuş. Sadece domates ve sogan sosundan oluşan bir yemek, bu kadar mı lezzetli olabilirmiş? Bahsettiği yemek imambayıldı!!!
Sonra ülkesine dönmüş, ben bunu neden yapamayayım demiş. Ama Yunanistan’daki pek bir yağlıydı, ben kızartmayayım demiş. Resimdeki gibi bir imambayıldı yapmış, çok da memnun halinden.
Ben daha fazla birşey söylemeyeceğim. İmambayıldı, Yunanistan yemeği diye anılıyor; hem de “imambayıldı” ismi kullanılarak. İmambayıldı ne hale gelmiş, siz resimde inceleyin.
Ben alistim artik, hadi imambayildi yemegini “imam bile bayildi” diyerek yutturmaya calisiyorlar da, baklavaya ne demeli?
Torontodaki blogger muhtemelen değiştirmiştir tarifi, Yunanistan’da yediği muhtemelen bizim imambayıldımızla aynıydı. Aslında işin 2 yüzü var (bana göre) 1.si yüzyıllar boyunca zorunlu mübadelelerle iç içe geçmiş 2 halkın, kültürün kaynaşmasıyla; benzer (mezeler tarafında aynı hatta) bir mutfağın oluşması normal. Sorun şu; Yunanlılar çok güzel tanıtım yaparak, hatta ”baklava” gibi aslında kendi mutfaklarına ait olmayan yemeklerimizi de sahiplenerek bu mutfağı tanıtıyorlar. Onlara kızmak tamam ama, peki biz ne yapıyoruz yemeklerimizin tanıtımı için? Tanıtımı bırakın kaçımız Osmanlı mutfağını devam ettirebiliyoruz? Kaçımızın (40 yaş ve altı için söylüyorum) evinde eski usül Türk mutfağı devam edebiliyor? Üzülüyorum gerçekten üzülüyorum, bundan 15-20 sene sonra 40lı yaşlarını sürecek nesil belki de imambayıldıyı Yunanistan’da yiyecek. Çok yazık…