Hamilelikle İlgili Notlar…

, GIA

hamilelik

Hem kendim unutmayayım diye, hem de belki benzer şeyler yaşayanlar birşeyler bulur umuduyla, hamilelik süreciyle ilgili düşüncelerimi, yorumlarımı kısaca paylaşmak istedim…

Bunlar kesinlikle kendi yaşadığım süreç sonucu çıkardığım sonuçlar ve yaptığım yorumlar; asla bir bilirkişi değilim, hatta tam tersine herşeyi yaşayarak öğreniyorum. Her kadının hamileliği birbirinden farklı. Dolayısıyla, ilk rehberimiz doktorumuzun dedikleri olmalı her zaman. Zaten hamilelik terörüne çok karşıyım, ben de böyle birşey yapmak hiç istemem:)

– İlk kural: Her kadının hamileliği kendine özel. O yüzden kesinlikle kendimizi başkalarıyla kıyaslamamalıyız. Ne göbeğimizin boyutunu, ne aktivite seviyemizi, ne bebeğin kilosunu, ne kendi kilomuzu, hiçbir şeyi. Yoksa insanın gereksiz yere morali bozulabilir… Benim en büyük moral bozukluğum, bebeğin hareketlerini hissetme ile ilgili olmuştu. Herkesin hissettim dediği haftadan 15 gün sonra kadar hissetmeye başlamıştım. O sırada çok üzülmüştüm, bende bir sorun mu var diye. Oysa ki, normalmiş. Geç hissetmek de zaten normalmiş. Ayrıca benim gaz zannettiğim şeyler, meğer onun hareketleriymiş; o da sonradan ortaya çıktı.

– 2. ayımda düşük riskim bulunuyordu. Kan pıhtılaşmasını engellemek için 2 ay boyunca her gün karnımdan kan sulandırıcı iğne yaptım. (Düşüklerin büyük bir kısmı kan pıhtılaşmasından oluyormuş.) Söylemesi kadar kötü değil, insan alışıyor, insülin iğnesi gibi incecik iğneler. Bunun dışında hap-fitil-arada bir depo iğne gibi ek destekler de aldım. Günde 30 dakika kadar yürümeme izin vardı. Bir ay boyunca sadece doktor için dışarı çıktım, işe de gidemedim. (Sonra herşey normale döndü, o çok zor dönemi unuttum gitti bile.) Dolayısıyla, 38. haftaya kadar aldığım 11 kilonun 4-5’ini ilk 4 ayda aldım.

– Hamileliğin 4. ayında grip oldum; işte birinden bulaştı. İlaçlara çok karşı olduğumdan ve en son antibiyotiğimi ne zaman aldığımı bile hatırlamadığımdan, evde kendi yöntemlerimle geçirebileceğimi sandım. Zencefiller, ballar, karabiberler, ıhlamurlar… Bütün ağzım ve burnum kağıt gibi kurudu. Yatınca nefes alamadığım için, uyuyamıyordum. 3 gün boyunca sadece 2’şer saat sızdığımı hatırlıyorum. Bugün-yarın geçer diye doktora da gitmedim. Her yere nem verici aletler koydum. Kuruluktan o kadar rahatsızdım ki, yatak odasına bornozu ıslatıp seriyordum yatarken ki, odada nem yapsın. O derece! Tam bir hafta boyunca gitgide kötüleştim. En son hiç unutmuyorum, bütün gece gözümü kırpmadığım bir Cumartesi sabah 6’da eşimi uyandırdım, ağlayarak “Ben gripten öleceğim bugün, beni hastaneye götür, yoğun bakıma alsınlar, birşeyler yapsınlar.” dedim. Hemen hastaneye gittik, çok ileri seviye sinüzite çevirmiş. Bütün o zencefiller, ballar boşunaymış. Günde 2 gram antibiyotik almak zorunda kaldım, hem de 2 kutu. Hastalıktan tamamen kurtulmam bir ayı buldu. Hamilelikte zararı olmayan antibiyotikler var. Çıkarılacak ders: İnat etmeyin, doktora gidin, zararsız ilaçlar da var.

– Doktor aksini söylemedikçe, hareketli olun. Hamileyim, iş yapmamam lazım şeklinde köşe yastığına dönmeyin. (Tabii ağır şeyler kaldırın, cam-halı silin gibi şeyleri kastetmiyorum.) Bol bol dışarı çıkın, bol bol yürüyün. Hatta gerekirse kendinize dışarıda iş yaratın. Doktor bana günde 1 saat yürüyüş önermişti.

– Hamilelik boyunca yoga-pilates yapma hayallerim vardı. Ama hiç yapamadım, hem de hiç; maalesef. Ama yürümeyi hiç aksatmadım. 36. haftaya kadar da, günlük hareketlerimde hiçbir fark olmadı. Bence hareketli olmanın bir getirisiydi.

– Asıl hamilelik 36. hafta başlıyormuş. Herkes önce 7. ay demişti; baktım pek bir değişiklik olmadı. Sonra 8. ay diyenler oldu; hızlı göbek büyümesi dışında, yine pek birşey hissetmedim. Ama 36. hafta geldi, olay tamamen değişti:) Son 2 haftadır had safhada hamile hissediyorum. Bu son dönemin, İstanbul’un son yıllardaki en nemli ve sıcak günlerine denk gelmesi de tuz biber oldu. Özellikle geceleri zor geçiyor. Hava çok nemli, yataktan kalkmak, dönmek çok zor, geceleri en az 6 kere tuvalete kalkmam gerekiyor, vs derken, geceleri gerçekten zorluyor. Gündüz neyse ki klima var. Yine de, 36. haftadan sonra hareket kabiliyeti çok azalıyor. (37. veya 38. hafta doğuranlara çok özeniyorum bu ara…) (Not: Bu yazıdan 3-4 gün sonra itibariyle havadaki nem oranı biraz azaldı, geceleri esmeye başladı. Benim de sıkıntılarım azaldı. Şu an 39. haftadayım ve yukarıda yazdığım kadar fazla sıkıntım yok. Demek nem ve sıcak çok etkiliyormuş.)

– Hamileliğin ilk başından itibaren, mutfakla olan ilişkim çok azaldı. İçimden hiç yemek yapmak, mutfağa girmek, hatta markete gitmek bile gelmedi. Blogda da son 8-9 aydır hareket olmamasının sebebi bu zaten. Şu ara güzel yemekler yapasım ve yiyesim var, ama bu sefer de halim yok.

–  Bu mutfaktan ayrı kalma durumu, hamilelikte hazır birçok ürün yememe de neden oldu maalesef. Dışarıda çok fazla yemek yemek zorunda kaldık, paket içinde de çok ürün yedim. Herkes hamileliğinde normalden daha steril beslenir, bende tam tersi oldu. Ama yine de kendimce dengeli yemeye özen gösterdim. Proteini, kalsiyumu eksik kalmasın diye elimden geleni yaptım.

– Hamilelik terörü diye birşey gerçekten var. Sürekli birşeyleri eksik yaptığınız hissi veriliyor çevre tarafından. “Aa eğitime gimedin mi?”, “Aaa ondan almadın mı?”, “Detaylı ultrasonunu doktor X yapmayacak mı??”, “Düzenli somon? Kuşburnu? Keçiboynuzu pekmezi?”, vs. Kulak asmayın herşeye. Bazı anneler sizden daha anne değil; kendinizi eksik hissetmenize gerek yok. İçgüdülerinize kulak verin; forumlardan etkileniyorsanız forum okumayın, bloglardan etkileniyorsanız blog okumayın.

– Özellikle yaz ayına rast geliyorsa, bol su içmeyi ihmal etmeyin. Susuz kaldığım için (doktor öyle düşündü, ki ben bu kadar su içmeye nasıl susuz kaldığımı da anlamadım), serum almışlığım var.

– Serum çok ödem yapıyor. Artık bir sürü tecrübe ile kanıtlandı bu. Ben de aldığım serum sonrası oluşan ödemi 4 günde anca attım. Zaten ayaklar normalden daha büyük oluyor, serum sonrası terlikler bile anca oluyordu.

– Son haftalarda, haftada bir kere kontrole gidiliyor ve her seferinde NST çekiliyor. Ben de de bu NST işinden hiç mi hiç hoşlanmıyorum. NST’ye gelmeden önce karnınız tok olsun, sıkı bir öğün yiyin diyorlar. 2 keresinde öyle yaptım. İkisinde de, bebeğin kalp atışları çok çok yüksek çıktı, yani taşikardi. 2 kere, hatta 3 kere çekildi. Bir keresinde de, gitmeden bir avuç fındık, badem atıştırdım. O gün bir kerede düzgün çıktı. Bu tamamen benim çıkarımım; belki tesadüfen öyle denk geldi. Ama bu haftakine de çok sıkı bir kahvaltı sonrası değil, daha az ama besleyici şeyler yiyerek gitmeyi düşünüyorum. NST benim için bir gerilime dönüştü iyice. (Son gidişimde: NST’den 2 saat önce yemek yedim, NST’ye girmeden önce de 1-2 bardak su içtim, hiç sorunsuz bir NST oldu. Demek yemeğin hemen üstüne girmek bende pek iyi etki yapmadı; ama dediğim gibi öyle denk gelmiş de olabilir.)

– Bir arkadaşımda gebelik şekeri çıkmıştı ve hamileliği boyunca diyet yaptı. Onun NST’lerinde de tam tersi oluyormuş. Yani, bebeğin kalp atışları düşük çıkıyormuş. Şekerli birşeyler yeseniz diyorlarmış, ama o da yemiyormuş. Bir keresinde tamam yiyeyim deyip NST öncesi şekerli birşeyler yemiş, bebeğin kalp atışları yükselmiş. Bu da böyle bir hikaye, ne kadar bilimselliği var bilmiyorum. Ama şekerin bebeği çok etkilediğine eminim. Ve muhtemelen de bu iyi birşey değil. Geçen gün de büyük bir dilim kek yiyip, üzerine 1 litreye yakın soğuk su içtim. O kadar çok tekmeledi ki, bu kadar olur. Bence hoşuna gittiğinden değil, rahatsız olduğundan. Bir daha böyle rahatsız etmeyeceğim onu.

– Hamilelikte, insanın iştahı deli gibi artmıyor. En azından herkese böyle olmuyor. Zannediyordum ki, özellikle 6. aydan sonra deli gibi bir iştah gelecek ve ben aşırı kilo alacağım. Kontrol edilemeyen bir iştah artışı olmadı. Benim iştahım hiç değişmedi. (Hoş normalde de iştahsız değilimdir zaten:) Dolayısıyla, illa çok kilo alacaksınız diye de birşey yok; korkmayın. “Hamileyim, istediğimi istediğim kadar yerim.” mottosuna hiçbir bünye dayanmaz zaten! En azından “Hamileyim, istediğimi azar azar yerim. Ama yürüyüşümü de yaparım.” mottosunu benimserseniz, makul seviyede bir kilo alımında kalıyorsunuz. Fazla kilo alımı sadece estetik sorunu olması ötesinde, özellikle yaz aylarına denk geliyorsa, hayatı zindan edebilir. Mesela şimdiki aklım olsa, 11 yerine 8-9 kiloda kalmaya uğraşırdım. O 2 kilo bile, bu sıcakta çok farkettirirdi.

– Hamilelikte sık sık az az beslenme kuralı benimsenmeli diyorlar. Ama ben maalesef bunu da yapmadım:) Sık sık az az yemeye biraz gıcığım. Bir de, geceleri sıcakta rahat uyuyayım diye, reflüm de olmasın amacıyla, akşam yemeklerini abartmadan yiyip, sonrasında da sabaha kadar hiçbirşey yemedim. Hakikaten geceleri midem hiç sorun yaratmadı. Hem de sabah aç kalkmak hoşuma gidiyor. Bu tamamen benim seçimimdi, doğrusunun bu olmadığını söylüyorlar. Gündüzleri de iyi bir kahvaltı, orta karar bir öğle yemeği, bazen de ikindi de atıştırmalık birşeyler yiyorum. Bazen günde sadece iki büyük öğün yediğim bile oluyor. Ama sona yaklaştıkça bu formül zorluyor, çünkü zaten karnım kocaman olduğu için, büyük bir öğün sonrasında çok rahatsız hissedebiliyorum.

– Çatlama olmasın diye, 4. ay itibariyle bebe yağı kullandım. Hala da onu kullanıyorum. Ama son 15 gündür karnım iyice gerildi, başka birşeyler de sürsem mi diye düşünmüyor değilim. Henüz bir çatlak yok, ama eli kulağında sanki. Sanırım bebe yağı ile bu dönemi bitireceğim. Çatlak biraz da yapısal birşeymiş. Çatlayacaksa, ne yapsanız çatlıyor; çatlamayacaksa da ne yapsanız çatlamıyor. Ama biliyorsunuz, kaşınırsa bir yerleriniz kaşımayacaksınız. Çatlaklar daha ziyade kaşırken oluşuyor çünkü. (Bu arada sadece göbeğe değil, göğüs, bel ve koltuk altı bölgesine de yağdan sürün. Pehlivan gibi yağlanın kısaca:)

– Kabız olmamaya çalışın. Çok önemli. Ben 4. ay itibariyle, doktor verdiği için hergün demir hapı aldım. Demir hapı kabız yapıyor derler, ama bende yapmadı. Hamilelikte hemoroid sorunu yaşamak için kabız olmak da şart değil, o yüzden ekstra önlem almalı.

– Hamilelikte, destek yastığı gibi şeylere ihtiyacım olmadı. Fakat yatağımdan (Tempur) şu aralar hiç memnun değilim. Vücut ağırlaştıkça iyice içine gömülüyorum, biraz da o yüzden yatakta dönmek zor oluyor bence. Güya soğuk tutan bir alezi var, ama bu sıcakta hiçbir işe yaramıyor. Vücudun şeklini almayan, sıradan yaylı bir yatağı kesinlikle tercih ederdim. Hatta yere koyacağım taş gibi şişme bir yatak, şu aralarki en büyük fantezim. Belki o zaman daha fazla bel ağrım olurdu, bilemiyorum. Yine de memnun değilim yatağımdan.

– 35. haftaya kadar bel veya bacak ağrım olmadı. Ama 35. haftadan itibaren, geceleri yataktan kalktıktan sonraki ilk 10 adım, belime bıçak saplanmış şekilde yürüyorum, resmen bacağımı sürüye sürüye. Sonra açılıyor. (Siyatik ağrısı dedikleri şey mi acaba bu?) Üstünde çok durmuyorum, doğumdan sonra nasılsa geçer diyerek. (Hoş, dursam ne olacak şu anda ki? Fizik tedaviye mi gideceğim? Peh!)

– İlk 4 ay kahve içmemiştim. Ama günde bir büyük kupa çay içmiştim. (Onu içmeyince, başıma migren ağrısı gibi ağrı giriyor.) 4. aydan sonra arada bir kahve de içmeye başladım. Zaten düşkünlüğüm yok, haftada bir anca içmişimdir. Ama çayı hep içtim. Bitki çaylarından sadece rezene ve ıhlamur içtim. Yeşil çayı bu kadar sevdiğimi hiç bilmiyordum, resmen yeşil çayı özledim. (Hoş normal çay içip de, yeşil çayı neden içmiyorum bilmiyorum.) Hiç alkol almadım. Çiğ et, çiğ süt, taze peynir yemedim. 4-5 kere sucuk yediğim, 4-5 kere kola içtiğim oldu. Salam-sosis zaten asla yemem, meyve suyu da asla içmem. Onun dışında hemen hemen herşeyden yedim. Tansiyon problemim olmadığı için günde bir maden suyu içtim. Maden suyu işi biraz riskli, içmek için doktora danışmak lazım. Ama bana yaradığına inandım nedense; mesela hiç kramp problemi yaşamadım ben. Genelde hamilelikte yaşanan birşey o da.

– Benim hiç sabah bulantım olmadı. İlk 3 ay iştahsızlığım da olmadı. Hamilelik boyunca hiç kusmadım. Ara ara reflüm oldu, oluyor. Ama o da düzenli şekilde değil.

– Ruh sağlığınızı düzgün tutmak istiyorsanız, bebek arabası/puset/oto koltuğu tipi seçimleri babaya bırakmanızı öneririm. O konuda da o debelensin; biz nasılsa odası ve eşyaları konusunda yeterince kafa patlatıyoruz.

– Eğer etkileniyorsanız, doğum hikayeleri okumayın, doğum videoları seyretmeyin. Ben böyle şeylerden pek etkilenmediğimi düşünerek izledim ve ilginçtir ki o kadar doğal doğum hikayesi ve videosu içinde, beni en olumsuz etkileyen şey bir sezeryan ameliyatı videosu oldu. Bence olumlu düşünüp, akla hiçbir kötü senaryo getirmeden hazırlanmalı doğum sürecine. Ama bilimsel manada başımıza gelecekleri bilmemiz lazım ki, ne istediğimizi bilelim ve gerekirse birşeyleri yönlendirelim.

hamilelikte cat cow

– Normal doğum yapmak isteyenlere, bebeğin pozisyonu düzgün olsun diye, son 1 ay günde 5 dakika cat-cow (masa) pozisyonunda durmaları öneriliyor. Bunu yapan bir arkadaşıma, doğumdan sonra doktoru: “Bebek olabilecek en güzel pozisyondaydı.” demiş.

– Saç boyama ile ilgili gelişmeleri burada yazmıştım. Sonrasında bu işi saldım çayıra… Şu an beyaz saçlarımla gayet mesut şekilde yaşıyorum. “Tek derdimiz beyaz saçlar olsun bea!” diyerek:)

– 39. haftayı da neredeyse yarıladım. Daha doğmaya hiç niyeti yok. Büyümeye de devam ediyor. Doktor 40+0’a kadar bekleriz, o gün suni sancı veririz, yine gelmezse sezaryen demişti. (İlk bebekte 40. haftayı geçirmeyi doğru bulmuyormuş.) Muhtemelen senaryo böyle olacak. Bu arada son 1 haftada yaptığı atakla 3500 grama çıktı. Biraz daha büyürse, normal doğum hayal de olabilir. Tüm hamilelik süresince haftasıyla uyumlu gitmişti kilosu; ne zayıftı ne tombik. Bu hafta 100-150 gram fazlası var ilk defa. Ama ultrasonda yanılma payı da var biliyorsunuz. Zaten insan göbeğinin büyümesinden bebeğin de ne kadar büyüdüğünü kestirebiliyor. Ben de çok büyüdüğünü hissediyordum.

– İştahım 38. hafta itibariyle gözle görülür şekilde arttı. İlk defa hamile iştahı neymiş anladım. Zaten aklıma gelenlerin hepsini yemem mümkün değil:) Kafamda plan yapıyorum: Bugün x yiyeyim, yarın y yerim, z’yi ertesi gün yerim gibi. Tuzlu istiyor canım diyelim, tuzlu yiyince tatlı istemeye başlıyor, tatlı yersem yine tuzlu… Çok komik! Bir yemek fotoğrafı görünce canım istiyor falan. İyi ki bu hal daha erken gelmedi, yoksa insan çok zorlanırmış. Yine de rahat kontrol altında tutulabilen bir iştah. Biraz da sıkıntıdan olduğunu düşünüyorum, artık sonlara doğru insan sabırsızlanıyor çünkü.

– Çevreye beklenen tarihi 15 gün kadar geç söylemek mantıklı olabilir. Benim gibi yerinde rahat, doğmaya pek niyetli olmayan bir pıtırınız varsa, bolca “Yok daha doğmadı” cümlesi kurmanız gerekiyor:) Ben zaten seyahatler için de bu taktiği uygularım, ki kimse endişelenmesin geç kalırsak.

– Aklıma geldikçe bu listeye eklemeler yapacağım…. Bundan sonra belki hastane süreciyle ilgili de bir post hazırlarım; ama henüz o konuda bir deneyimim olmadı…

Pin It

6 yorum

  • harika bir yazi olmus! benim gibi hamile kalmayan biri icin bile cok egitici!
    hersey cok guzel olsun!

  • Yazı çok güzel olmuş gerçekten. Ben 13 haftalık hamileyim. Bilen birinden duyunca gayet anlaşılır oldu, aynı dili konuşmak gibisi yok :) Sorunsuz hayırlı bir doğum olsun. İnşallah da bebeğinizi kucağınıza sağsalim alın. :)

  • Henüz İnternet kullanamayan bir çok insan olsa da İnternet kullanabilenler bu faydalı yazıdan yararlanabileceklerdir.

  • Güzel eğlenceli akıcı bir yazı olmuş. Okurken zevk aldım. 36 haftalık hamileyim ben de. Son zamanlar?

  • kan pıhtılaşması için ilaç yerine hacamat olabilirsiniz. pıhtılaşmayı %100 önlediği için o sorunu yaşamazsınız. bi öneri sadece :)

  • bu arada sık sık ve az az yemek bütünnnnnn hastalıkların en büyük nedeni. yitik şifa aidin salih .kitabını öneririm. doğru beslenme için harika bir kitap. siz doğru beslenmeye önem veriyorsunuz o yüzden öneriyorum ;)
    sizde zaten o şekilde yemeyerek kendinizi ve bebeğinizi korumuşsunuz :)

Bir cevap yazın

(E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.)

/>

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Günün Önerisi: Sebzeli Lazanya

Popüler Yazılar

Karadeniz'den Mısır Ekmeği tarifi
Un Helvası tarifi
İrmik Helvası tarifi
Evde margarita nasıl yapılır?
Limonlu Çikolata Topları tarifi
Alinazik / Ali Nazik tarifi
Fairy ve Tavada Et Pişirme Yöntemi
Tavada Az Yağlı Patates Kızartması tarifi
Kıymalı Lazanya tarifi
Lohusa Şerbeti Tarifi

Bloga e-posta ile abone ol

Bu bloga abone olmak ve e-posta ile bildirimler almak için e-posta adresinizi girin.

Diğer 762 aboneye katılın